Sıhhatli olmanın hayatımızdaki önemi

“İnsanların çoğunun aldandığı iki nimet vardır, sağlık ve boş vakit.” (Hadis-i Şerif Meali)
Yukarıdaki hadis-i şerif, kahraman ağabeyimizin mektubu ve profesör bir kardeşimizin görüşleri ışığında aşağıdaki yazıyı yazdık. Aslında benim yazımdan ziyade Medrese-i Yusufiye ekibimizin ortak ürünü oldu. Faydalı olmak ümidiyle…

Zübeyir Gündüzalp Ağabeyden Halil Yürür’e Mektub:

Zübeyir Ağabey, 1965 senesinde İstanbul’dan uzaklaşıp, Eskişehir’e, Abdülvahid Tabakçı’nın evine gelir… Geçici olarak orada kalmakta iken, Halil Yürür kendisine bir mektup yazar. Zübeyir Ağabey mektuba hemen cevap verir. Mektubun aslı Halil Ağabey tarafından hatıra olarak saklanmış… Bilhassa sağlıkla ilgili çok güzel tavsiyeler ihtiva eden bu mektubu olduğu gibi yayınlıyoruz:

“Bismihi Sübhanehü

Esselâmü Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berakâtühü

Aziz ve Fedâi Kardeşim Halil

Hem sana, hem kıymetli ve muhterem kardeşim Mustafa’ya (Mustafa Ekmekçi) çok selâm ederim. Risâle-i Nur’un Nevvar, feyyaz, füsunkâr mütalâasında ve kudsî hizmetinde muvaffakiyetler dilerim. Mektubunu aldım. Seninle görüşünce bende fedaîliğe doğru olan ruhum nasıl ihtizaza gelirse mektubun da beni öylece mütehassis etti. Gelip giden kardeşlerden dâima soruyordum, acaba hasta mı diye merak ediyordum. Artık benimle senin eski canlılık günlerim geçti, bundan sonra sıhhatine çok dikkat et. Başta Üstadımız, Sertacımız Sevgili Üstadımız kendini dâima koruyordu. Üstadımızın hizmetine girdikten sonra ayıldım, kendimi korumaya başladım, fakat eski dikkatsizliğimden ileri gelen rahatsızlıklar ibadetime, hizmetime zarar vermeye başlamıştı. Elhamdülillah eskisinden çok farklıyım şimdi çalışabiliyorum. Ankara ve İstanbul kalabalıktır. Orada yapacağım işleri yapamıyorum. Bunun için daha bir müddet kalacağım.

Aziz kardeşim! Dünya fanidir. Sıkıntısı da fani, sevinci de fanidir. Cefası fani, safası da fanidir. Senin öyle çilelerle cefalarla ve lûtf-u İlâhî sayesinde gördüğün hizmetler bire bin kıymetindedir. Merhum, Mübeccel, âsil ve sevgili Üstadımız hasta bir talebesine çok defa diyordu ki; “Senin bu hastalığınla yazdığın üç-dört sahifelik hizmet, sıhhatli halinde yirmi sahifeden daha makbuldür” mealinde ders verirdi. Gündüz uykusunu sakın sakın fazla uyuma. Yatsın uyup sabahtan kalk kendini Süleymaniye veya daha uzak, Fatih’e koş. Gündüz bir iki saatten fazla uyku bütün hastalıkların başı olan sebeplerden birisidir. Hasta da olsan sabahleyin fırla fırla ya Allah deyip bu yaz havasından, İlâhi feyzinden istifade et. Üstadımız yaz kış daima bütün ömründe çıkmış ve dağlara, bahçelere yürüyerek gitmiş… Emirdağ’ında, Barla’da o mecalsiz halinde mutlaka dışarı çıkıyor ve yürüyordu. Sıhhatin en büyük muhafızı üç nimet-i İlâhiye de:

1- Temiz Hava

2- Her gün yürüme

3- Yemekleri vaktinde yeme.”

***

SAĞLIK TAVSİYESİ

Yaşımız altmışı geçince hanım ve çoçuklarım, ”Mutlaka spor yapmanız gerekiyor, koşu yapman gerekiyor. Yoksa hergün neredeyse 12-13 saat oturuyorsun. Böyle gidersen hasta olacaksın.” şeklinde bir çeşit baskı yapıyorlardı.

Ben de korona’ya yakalanmadan önce 2-3 ay boyunca günde bir saat yürümeye başlamıştım. Böylece devam ederken malûm hastalık dolayısıyla yürüme programını askıya aldım. Elhamdülillah sağlığıma tekrar kavuştum. Ailem tekrar ikaza başlayınca, işi ciddiye alıp İzmir Bozyaka Devlet Hastanesi Ortopedi Polikliği’nden randevu alıp Doktor Beye konuyu anlattım. Doktor bey, “Hareketsiz kaldığınız sürece bacak kaslarınız zayıflar. Yaşınız 70-75’e gelince hareket etmekte zorlanırsınız. Düz bir zeminde bir saat yürümek faydalı olur” dedi.

Bu tavsiyeden sonra çalışma odama gelip yürümek için uygun bir yer düşünmeye başladım. Birkaç semt belirleyip yürümeye karar verdim. O sırada hizmet arkadaşım Abdulbasir’e konuyu açtım. “Ağabey o kolay, bulunduğumuz hizmet binasının 40-50 m’lik kapalı salonunu kış, çatı salonunu yaz mevsimi için kullanırsın.” dedi. Bu teklif kafama yattı. Birden sesli takip ettiğim Risale-i Nur Külliyatı’ndan Mektubat kitabını yürüyerek okumak fikri aklıma geldi. Hemen başladım. Çok hoşuma gitti. Bir taşla birkaç kuş vurmuş oluyordum. Hergün en az bir saat Nurlar’ı okumak ve büyük bir nimete mazhar olmak.

Yaklaşık hergün hem okuyup hem yürüyorum. Bu şekilde yürüyüşüme devam ederken, Barla’da bir miktar sohbet ettiğimiz bir profesör kardeşimizin de tavsiyesini almak için telefon ettim. Yürüyüş serüvenimi anlattım. Yürüdüğüm yerin kapalı büyük bir salon olduğundan, yürürken sesli kitap okuduğumdan bahsettim. “Hiçbir mahsuru yok.” dedi. “Ara ara pencereleri açıp havalandırırsanız daha faydalı olur.” dedi. “Zaten spor salonlarının özellikleri daha iyi değil.” şeklinde ilâve etti. Profesör kardeşimizin bu konudaki tavsiyelerini aşağıda yazıyorum. Plates topu şeklinde ifade ettiği ve bizde daha evvelden bulunan bir topu kullanıyoruz. Ayrıca rica edip telefonda konuşurken verdiği bilgileri mesaj olarak da yazmasını rica ettim. Tekrar mesajla aşağıdaki bilgileri yazdı. Allah razı olsun.

“Sürekli masada çalışanlarda bel ve sırt kaslarını çalıştırmak için sandalye yerine topa oturak olarak kullanılır. (Belli aralıklarla da olsa.) Böylelikle kaslar sürekli fonksiyon yapar, sırt ve bel ağrılarını azaltır. Hızlı yürüyüş ve uzun çalışmalarda topu sandalye niyetine kullanmaya ek olarak; bahsettiğimiz (Bendeki topla) topla en çok yaptığım hareket, topun üzerine sırt üstü, veya yüz üstü yatıp, ileri geri hareket yapıyorum, boyun, sırt bel ve bacak kaslarını çalıştırıyor. Muhabbetlerimle.”

Kendisine tekrar Allah razı olsun diyor ve Cenab-ı Hak’dan sıhhatli ömürler vermesini diliyorum.

MEKTUP

Selâmünaleyküm. … kapalı cezaevinde yatmaktayım. Maddî durumum iyi olmadığı için kitap alamıyorum. Eğer mümkün ise sizlerden hem benim hem de koğuş arkadaşlarımın faydalanması için sizlerden Risale-i Nur Külliyatı’nı talep ediyorum. Eğer Külliyatı gönderme imkânınız yoksa en azından Sözler, Lem’alar, Şuâlar, Mektubat gibi ana kitapları gönderirseniz bizlere çok mesut ve bahtiyar edersiniz. Şimdiden çok teşekkür ediyorum. Selâmlar. (Son gelen mektuplardan)