İtfaiyecilik Görevi

“Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum.” (Tarihçe-i Hayat-Tahliller)

Çok kimselerle hizmetlerle alakalı fikir alışverişleri yapıyoruz. Bu fikir alışverişlerimiz bazen İzmir, bazen memleketimizin muhtelif köşelerinden, bazense yurt dışından olabiliyor. Genelde bize “Tebrik ederiz. Medrese-i Yusufiyelere çok güzel hizmet veriyorsunuz.” diyorlar. Elhamdülillah geniş bir katılımla bu hizmetleri yapmaya çalışıyoruz. Ancak yazımızın girişinde naklettiğimiz paragraftan anlaşılacağı gibi Cezaevleri dışındaki mü’min kardeşlerimizin de imanı tutuşmuş yanıyor.

Yukarıdaki naklettiğimiz kısmı bir nevi röportaj olarak Üstadımızla Eşref Edip 1952 yılında yapmış. O yıllarda Türkiye’nin nüfusu 25 milyon. Bugün yaklaşık 84 milyon altı yüz bin. Cezaevlerindeyse yaklaşık 400 bin insan var. Toplam 85 milyon. Mesele yanmaksa, cezaevi dışındaki mü’min kardeşlerimiz daha büyük tehlikeye maruz. Çünkü bir kısım günahlar, sebep olan araçlar yasaklandığı için cezaevlerine giremiyor.

Yukarıda Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî “Evladım yanıyor!” diye feryat ediyor. Bizlere de bir çeşit itfaiyecilik görevi yüklüyor. Kendimiz, ailemiz, apartman komşularımız, sokağımız yanıyor. Yanan daireleri şehrimizden başlayarak, dünya dairesine kadar sayabiliriz. Üstadımız feryat ediyor. “Nurcu itfaiyeciler görev başına!” diyor. Ne kadar geç kalırsak o kadar mesul olacağız. Yukarıdaki fikre paralel olarak bizler elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Birkaç kardeşle ekip şeklinde yangınları söndürmeye çalışıyoruz. Bu sırada biz de kendimize bir kardeşle birlikte tanıdık, tanımadık kimseleri ziyaret etmek, yayınlarımızı tanıtmak, satmak, kısa da olsa Nurlardan ders okumak görevi verdik. Sevinerek görüyoruz ki 15 Temmuz Fitne Hareketinin meydana getirdiği olumsuz hava İzmir’de yok. Bize gösterilen ilgi ve alakadan BEKLENDİĞİMİZİ anlıyoruz. Gittiğimiz hiç bir yerde olumsuz bir muameleye rastlamadık. Cemaat, tarikat konularını rahatlıkla açıyoruz. Yapılan olumsuz propagandaların, kasıtlı olarak yanlış olduğunun izahını yapınca mutabık kalıyoruz. “Çizgilerle Peygamberimizin Hayatı”, “Çizgilerle Bediüzzaman Said Nursî” , “Risale-i Nur Eğitim Seti” gibi kitaplarımızdan güzel siparişler alıyoruz.

Yazımızı aşağıdaki paragrafla bitirmek istiyorum.
“Sıddık-ı Ekber (Radıyallahu Anhü) demiştir ki: “Cehennem’de vücudum o kadar büyüsün ki, ehl-i imana yer kalmasın.” Bedîüzzaman, bu gayet ulvî seciyenin bir lem’acığına mazhar olmak için, “Birkaç adamın imanını kurtarmak için Cehennem’e girmeye hazırım” diye fedakârlığın şâhikasına yükselmiş ve böyle olduğu, Kur’an ve İslâmiyet’in fedai ve muhlis bir hâdimi olduğu, seksen senelik hayatının şehadetiyle sabit olmuştur.” (Sözler-Konferans)

Ey Üstadımızın İtfaiyeci görevini verdiği kardeşlerimiz. Hazreti Ebu Bekir’e (r.a), Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî’ye kulak verelim. Yoksa çok büyük mesul oluruz.

Hasan Muharrem Okur – Arda Bilik